18 Haziran 2018 Pazartesi

Elif Şafak- Ustam ve Ben ile bizlerle...



Kitabın adı:Ustam ve ben
Yazarı: Elif Şafak
Doğan kitap

Elif Şafak'ın genel olarak yazım dilini pek severim, bu nedenle yine keyifle okuduğum bir kitap oldu "Ustam ve Ben"..
Usta yani Mimar Sinan ve onun 4 kalfasından biri olan Cihan'ın kimi zaman gerçek kimi zaman hayal ürünü hikayesini dinliyoruz bu kez yazardan. Kitap 99,5 yaşına kadar yaşamış ve 3 Osmanlı padişahı dönemine tanıklık etmiş Mimar Sinan'ı biraz daha yakından tanıma fırsatı sunuyor bize.. Sadece Süleymaniye veya Selimiye değil dört yüzden fazla eser bıraktığını öğreniyoruz mesela, ya da ölmeden 1 hafta önceye kadar canla başla çalıştığını, en kıymet verdiği şeyin eserleri olduğunu hissediyoruz ama babacan tavırlarını da görüyoruz bol bol. En yakınım dediğin kişiye bile güvenemeyeceğimizi, hayatın her an karşımıza beklenmedik şeyler çıkarabileceğini zaten her birimiz biliyoruzdur diye düşünüyorum, tekrarlıyoruz bu kitapta..

Cihan bir gemide beyaz ölmek üzere olan bir fille çıkıyor karşımıza, Osmanlı sarayına girebilmek için de kendini filin bakıcısı olarak tanıtıyor, Hintli bir bakıcı. Gemi kaptanı tarafından tehdit ediliyor ve hırsızlık yapmak zorunda bırakılıyor. Vicdanlı olmasına rağmen eli son derece hünerli bir hırsız ve bir şekilde yolları Mimar Sinan ile kesişiyor. Hem filin bakıcısı oluyor, kendisine derinden bağlanıyor hem de Mimar Sinan'ın kalfası olabilmek için deliler gibi çalışıyor. Sultan Süleyman'la beraber fili ile savaşa gidiyor, kan revan canavarlaşan insanları yakından görüyor, Mimar Sinan'la birlikte yine filin desteği ile eserlere destek oluyor, yeri geliyor hapse düşüp aylarca güneş yüzü görmüyor, yeri geliyor sağlam kemiği kalmayıncaya kadar dövülüyor. Bu arada gönlünü Mihrimah'a kaptırıyor, onun sadece oyuncak gibi oynadığı bir kulu olduğunu bilmeden kör kütük aşık oluyor. Zor zamanlarından hep bir çingene sayesinde kurtuluyor oluşu da bir değişik bakış açısı kazandırıyor bizlere, tiksintiyle baktığımız insanlara bile muhtaç olabildiğimizi gösteriyor yazar bize defalarca.
Mimar Sinan geceli gündüzlü kendini yaptığa işe verip  mükemmeli yakalamak için koşturuyor yine de her eserinde kimsenin göremeyeceği bir ufak kusur bırakıyor. O dönemde gelen vebanın aldığı insanları, yangınları ve selleri izliyoruz zaman zaman. 4 kalfadan birini dilsiz Yusuf zannederken kız olduğu anlaşılmasın diye Mimar Sinan tarafından dilsizmiş gibi gösterilen odalık ama çok yetenekli Sancha olduğunu öğreniyoruz. Bir diğer kalfasının ise yapayalnız vebadan ölümüne tanıklık ediyoruz. Yakın arkadaş Davud'un esasında bir hain olduğunu, paraya pula şaşaaya düşkünlüğünü ve özünde Osmanlı'dan nefret ettiğini görüyoruz. Onun hainliğini öğrendiğinde çorap söküğü gibi konular bir anda annesi tarafından istemediği bir adamla evlendirilen, babasına aşık, hem çok duygusal hem çok acımasız ve güçlü bir kadın olan Mihrimah'a bağlanıveriyor. Babasına ceza vermek istedikçe Davud'u kullanarak Mimar Sinan'ın eserlerini yavaşlatmak için tuzaklar kurduğunu okuyoruz. Aralarda Takiyeddin'in, usta gök bilimcinin rasathanesini ve kitaplarının nasıl yakılıp yıkıldığını görünce içimiz acıyor. Sonunda Mimar Sinan, bu çok çalışkan, 50 yıl ser mimarlık yapmış adam 99,5 yaşında her eserinde bıraktığı kusur gibi kendini de 100'e tamamlamadan göçüp gidiyor bu diyardan. Cihan'da yüz yaşını aşmış, Hindistan'da Tac Mahal eserine destek olurken ölüyor. Upuzun ömürlere sığan binlerce hikaye, soğuk harem koğuşlarında milyonlarca olay, güçlü kadınlar, boğdurulan kardeşler, iki dudağın arasında geçen ömürler... Bilmediğimiz, şaşırdığımız hikayeler değiller ama büyük ustaya saygıyla detaylara inmek ilgi çekici idi...

Bu akıcı kitabı 470 sayfasına bakmadan bir nefeste okuyacağınıza eminim...


Sevgiler,
Ece