21 Kasım 2018 Çarşamba

Hayvanlardan Tanrılara - Sapiens ; Gerçek Hikayemiz


Müthiş bir hikaye, bizim hikayemiz. 
Aslında gerçekler diyelim, bilimin ışığında nerden nereye geldik ve ürkütücü olanı nereye doğru gidiyoruz tüm netliğiyle sunulmuş bize. Bir hayvandan nasıl insana dönüşmüşüz? Tavrımız, davranışımız, değerlerimiz nasıl değişmiş? Savaşmışız her alanda, şimdi ne için savaşıyoruz? Çok farklı yorumları ve sarsıcı bilgileri ile Homo Sapiens zorlu bir yolculuğa çıkarıyor bizleri.

İlk soracağım soru bunları duymaya gerçekten hazır mıyız?

Belli başlı dikkat çekici kısımlarını aşağıda yazdım, direk kitaptan alıntıdır. Ama bu şaşırtıcı kitabı muhakkak okumalısınız, kim olduğunuzu görebilmek için okuyun...

Kitap Adı: Hayvanlardan Tanrılara Sapiens
Yazarı: Yuval Noah Harari
Kolektif Kitap 


Sevgiler,
Ece


* Aslanlar Panthera leo olarak adlandınırlar, Panthera cinsinin leo türü. Bu kitabı okuyan herkesin Homo sapiens olduğunu varsayabiliriz. Homo (insan) cinsinin sapiens (zeki) türü.

* Yalnızca 6 milyon yıl önce, tek bir dişi maymunun iki kızı oldu. Bunlardan biri tüm şempanzelerin atası olurken, diğeri de bizim büyükannemiz oldu.

* İlk taş aletlerin en önemli kullanım alanlarından biri kemikleri kırarak kemik iliğini almaktı. Bazı araştırmacılar bunun insanların ilk orijinal buluşu olduğunu düşünüyorlar. Ağaçkakanların ağaç gövdelerinden böcekleri almakta uzmanlaşmaları gibi, ilk insanlar da kemik iliği çıkarmakta ustalaşmışlardı.

* Karışım teorisi mi yerine geçme teorisi mi, 150 bin yıl önce Doğu Afrika’ya yerleşen Homo sapiens’in sonradan dünyanın geri kalanına yayılıp, yaklaşık 70 bin yıl önce de diğer insan türlerini ortadan kaldırmaya başladığını gördük.

* Atalarımızın yaşadığı savanlarda ve ormanlarda yüksek kalorili tatlılar nadiren bulunurdu ve gıda da çok bol sayılmazdı. 30 bin yıl önce yaşayan sıradan bir avcı toplayıcının tek bir tatlı yiyeceğe erişimi vardı: Olgunlaşmış meyve. Bir Taş Devri kadınının incirlerle dolu bir ağaç gördüğünde yapacağı en akıllıca şey, bunlardan olabildiğince fazla yemekti, ta ki o yöredeki bir babun grubu ağacı ele geçirene kadar. Yüksek kalorili yiyeceklerle tıkınmak bu yüzden genlerimize kazınmıştır.

* Köpek Homo sapiens tarafından evcilleştirilen ilk hayvandı

* Tarım Devrimi’nden önce tüm gezegenin toplam insan nüfusu günümüz İstanbul’undan daha azdı.

* İlk dalga avcı toplayıcıların, ikinci dalga çiftçilerin yayılmasıyla gerçekleşirken,sanayi faaliyetlerinin günümüzde sebep olduğu üçüncü dalga ise bu ikisini takip ediyor.

* Ortalama çiftçi ortalama avcı toplayıcıdan daha fazla çalışarak karşılığında daha kötü besinlere sahip oldu. Tarım Devrimi tarihin en büyük aldatmacasıdır.

* Para insanların neredeyse her şeyi, her şeyle değiştirebilmesini sağlayan evrensel bir araçtır. Tarihteki bilinen ilk para olan Sümer arpası En yaygın kullanılan ölçü, aşağı yukarı bir litreye denk
gelen si/a’ydı.

* Paranın tarihindeki asıl kırılma noktası, insanlar kendinden bir değeri olmayan ama depolaması ve taşıması kolay olan paraya güven duymaya başladıklarında oldu. Bu anlamda ilk para, yaklaşık MÖ 3000’de Mezopotamya’da ortaya çıktı.

* Binlerce yıl boyunca filozoflar, düşünürler ve peygamberler parayı lanetleyerek onu tüm kötülüklerin kökeni olarak gösterdi. Öyle olduğunu kabul etsek bile para aynı zamanda insan hoşgörüsünün doruk noktasıdır.Para insanlar tarafından
yaratılmış ve neredeyse tüm kültürel farkları aşabilen tek güven sistemidir, ayrıca din, cinsiyet, ırk, yaş ve cinsel yönelim üzerinden ayrımcılık da yapmaz.

*Artık kimse aşağı ırkları veya insanları ortadan kaldırmaktan bahsetmiyor ama pek çok kişi insan biyolojisiyle ilgili sahip olduğumuz bilgiyi kullanarak süper insanlar yaratmak konusunda kafa yoruyor.

* Bir İspanyol köylüsü 1000 yılında uyuyakalıp, beş yüz yıl sonra Kolomb’un mürettebatının Nina, Pinta ve Santa Maria gemilerine binerken çıkardığı patırtı esnasında uyanmış olsaydı, dünya yine de gözlerine çok tanıdık gelirdi. Buna karşılık, Colomb’un denizcilerinden biri benzer bir uykuya dalıp 21. yüzyılda bir iPhone’un sesiyle uyansa, etrafındaki dünya tanıyamayacağı kadar yabancı gelirdi. Kendi kendine “Yoksa burası, cennet ya da cehennem mi?” diye sorabilirdi.

*1500 yılında dünyada yaklaşık 500 milyon Homosapierıs vardı. Bugünse bu sayı tam 7 milyardır.

* 1500 yılında insanlar tarafından üretilen toplam mal ve hizmetlerin bugünkü dolar üzerinden değeri yaklaşık 250 milyardı,78 bugünse yıllık üretim yaklaşık 60 trilyon dolar.

* Geçtiğimiz beş yüz yılın en önemli olayı 16 Temmuz 1945 sabahı saat 5:29:45’te gerçekleşti. Tam olarak bu saniyede Amerikan bilimcileri ilk atom bombasını New Mexico eyaletinin Alamogordo şehrinde patlattılar. Bu andan itibaren insanlık, sadece tarihin akışını değiştirebilme değil, tarihi sona erdirebilme kapasitesine de sahip oldu.

*Alamogordo’ya ve Ay’a ayak basmaya izin veren tarihsel süreç Bilimsel Devrim olarak bilinir.


*Tarım, ekonomi, tıp ve sosyolojideki son buluşlara dayanarak fakirliğin ortadan kaldırılabileceği,artık üzerinde uzlaşılan bir fikirdir. Çoğu ülkede insanlar açlıktan ziyade obezite yüzünden ölüm tehlikesi altındadır.

* 1775 yılında Asya dünya ekonomisinin yüzde 80’i demekti. Hindistan ve Çin’in ekonomileri tüm dünya üretiminin üçte ikisini karşılıyordu;Avrupa ekonomik bir cüceydi Küresel gücün merkezi ancak 1759’la 1850 yıllan arasında, AvrupalIlar
Asya güçlerini bir dizi savaşta yenip Asya’nın geniş bölgelerini fethedince Avrupa’ya kaydı

* Avrupa, erken modern çağda, sonradan dünyayı fethetmesini sağlayacak modern bilim ve kapitalizm geliştirmişti.

* Uzakdoğu ve İslam dünyası, Avrupa’dakiler kadar meraklı ve zeki insanlar yetiştirdiler ama 1500’le 1950 arasında Newton fiziği ya da Darwin biyolojisine yaklaşabilecek herhangi bir şey üretemediler.

* 18. ve 19. yüzyıllarda Avrupa’dan yola çıkan neredeyse her önemli askeri seferde, bilim insanları da mevcuttu. Avrupalıları sıradışı yapan şey keşfetmek ve fethetmek konusunda benzeri görülmemiş doyumsuz hırslarıydı

* Bilim sadece imparatorluklar tarafından ilerlemedi, daha fazla para kazanmak için uğraşan işadamları olmasaydı, ne Kolomb Amerika’ya ne James Cook Avustralya’ya ulaşır, ne de Neil Armstrong Ay’ın yüzeyindeki o küçük adımı atabilirdi.

* “Üretimin kârı üretimi artırmaya yatırılmalıdır,” Ortaçağ asilleri altın ve gümüşten renkli kıyafetler giyer, vakitlerinin büyük bölümünü ziyafetlere, karnavallara ve şatafatlı yarışmalara katılarak geçirirlerdi. Modern CEO’larsa, takım elbise denilen koyu renkli sıkıcı kıyafetler giyerek caka satarlar ve eğlenceye fazla zaman ayırmazlar.

*Kredi yeni keşifleri finanse ediyordu, keşifler kolonilerin kurulmasını sağlıyordu, koloniler kâr getiriyordu, kâr güven sağlıyordu, güven de daha fazla kredi anlamına geliyordu

* VOC Hint Okyanusu’nda faaliyet gösterirken, Dutch West Indies Company (WIC) Atlantik’i yağmalıyordu. Hudson nehrindeki ticareti kontrol edebilmek için WIC nehrin güneyindeki bir adada New Amsterdam adında bir yerleşim kurdu. Bu koloni Kızılderililer tarafından tehdit ediliyor ve İngilizlerin de sıklıkla saldırılarına maruz kalıyordu. İngilizler 1664’te burayı ele geçirerek adını New York yaptılar. Kızılderililere ve İngilizlere karşı WIC tarafından yaptırılan savunma duvarlarının kalıntıları,
bugün dünyanın en ünlü caddesidir: Wall Street (Duvar Caddesi).

* Avrupa’yı kasıp kavuran Sanayi Devrimi, bankerleri ve sermayedarları zenginleştirdi ama milyonlarca işçiyi sefalet içinde fakirliğe mahkum etti.

* Et, süt ve yumurta üreten ve tüketen çoğu insan, etlerini veya ürünleri yedikleri bu tavukların, ineklerin ve domuzların akıbetini düşünmez. Düşünenlerin çoğu da, bu hayvanların duygularının olmadığını, acı çekmeyen makineler olduğunu iddia ederler. Bu hayvanlar fiziksel acı hissettikleri gibi, aynı zamanda duygusal sıkıntılar da yaşıyorlar.

*Her yıl ABD nüfusu diyetlere, dünyanın geri kalanının tamamındaki aç insanları beslemeye yetecek miktardan daha fazla para harcıyor. Zenginlerin uyduğu birincil emir “yatırım yap!”ken, geri kalanların uyduğu birincil emir “satın al!”dır.

* Belki de günümüzden 65 milyon yıl sonra akıllı fareler, insanlığın neden olduğu yıkıma tıpkı bizim dinozorları yok eden göktaşına baktığımız gibi minnetle bakacaklardır.

*Günümüzde her yıl, devrim yılıdır. Bugün, otuz yaşında biri bile, kendisini dinleyen şaşkın gençlere “ben gençken dünya bambaşkaydı” diyebilir.

* 2002’nin rakamları daha da şaşırtıcı. 57 milyon ölümün sadece 172 bini savaşlar yüzünden ve 569 bini de cinayet sonucu gerçekleşmiş. Buna karşılık 873 bin insan intihar etmiş. Ortalama bir insanın kendisini öldürme ihtimali bir terörist, asker veya uyuşturucu satıcısı tarafından öldürülme ihtimalinden daha yüksek

* Bugün nihayet mutluluğun sırrının biyokimya sistemimizde olduğunu anladığımıza göre, zamanımızı politika ve sosyal reformlarla, siyasi mücadele ve ideolojilerle ilgilenmekle geçirmeyi bırakıp bizi gerçekten mutlu eden tek şeye odaklanabiliriz: biyokimyamızı manipüle etmek. Bu aslında oldukça üzücü bir sonuç; mutluluk gerçekten kendi kendini kandırmaya mı bağlıdır?

* Belki bunu henüz yapamıyoruz ama süper insanlar yaratmamızın önünde aşılmaz teknik engeller var gibi görünmüyor. Asıl engel insanlar üzerindeki araştırmaları yavaşlatan etik ve siyasi itirazlar.

Neler olabilir?

* Sigorta şirketleri DNA taramalarımızı isteme ve eğer genetik yapımızda dikkatsiz hareket etmeye yönelik bir eğilim keşfederlerse primlerimizi yükseltme hakkına sahip olacaklar mı? Veya potansiyel işverenlere özgeçmişimizi değil de DNA’mızı mı göndermemiz gerekecek? Bir şirket yeni bir canlı veya organ yaratıp bunun DNA diziliminin patentini alabilecek mi?

* Cevap bekleyen en önemli soru, “Neye dönüşmek istiyoruz?” değil, “Neyi istemek istiyoruz?”dur. Bu soru karşısında ürpermeyenler muhtemelen soru üzerinde yeterince düşünmemiştir.

* 70 BİN YIL ÖNCE, HOMO SAPİENS hâlâ Afrika’nın bir köşesinde kendi işiyle meşgul olan önemsiz bir hayvandı. İlerleyen bin yıllarda kendisini tüm gezegenin efendisi ve ekosistemin baş belasına çevirecek dönüşümü gerçekleştirdi. Bugün ise bir tanrı hâline gelmenin, sadece ebedi gençliğin değil, yaratmak ve yok etmek gibi ilahi becerileri de ele geçirmenin arifesinde.

* Diğer hayvanları ve etrafımızdaki ekosistemi sürekli mahvediyoruz ve bunun karşılığında sadece kendi konforumuzu ve eğlencemizi düşünüyoruz, üstelik tatmin de olmuyoruz. 

Ne istediğini bilmeyen, tatminsiz ve sorumsuz tanrılardan daha tehlikeli bir şey olabilir mi?



19 Kasım 2018 Pazartesi

Pörfinya'nın Anne Kız Tatili; Ayrı anne-babaların çocukları da mutlu yaşayabilir, keyifli bir kitap önerisi

Merhabalar,

Bugün size çok keyifli bir kitaptan bahsedeceğim; kendi yazdığım ilk çocuk kitabım olan "Pörfinya'nın Anne Kız Tatili" kitabından.
Anne - babası ayrı olan çocukların, zorlanıp kaygılansalar da mutlu olabileceklerini, normal bir hayatları olabileceğini anlattığım 5-10 yaş aralığına uygun olan kitap Türkiye'de bu konunun bu tarzda işlendiği ilk kitap olma özelliğini taşıyor. 
Ayrıca "Pörfinya'nın Hikayaleri" serisinin de ilk kitabı... Kitap iki psikoloğun denetiminden geçmiş olup Ceren İlkgöçmen'in çizimlerini taşıyor...

Konusunu özetlemek gerekirse;

Pörfinya'nın iki evi var; biri annesi ile yaşadığı diğeri de babası ile yaşadığı.
 
Anne ve babası birlikte keyifli zaman geçiremiyor ama Pörfinya ile geçirdikleri zamanlarda çok mutlular, Pörfinya da öyle..
 
Tatlı Pörfinya'nın bazen annesi ve bazen de babası ile olan hikayelerine rastlayacaksınız; kimi zaman zorlansa da her seferinde çok mutlu olduğunu ve ne şanslı bir çocuk olduğunu hissettiği güzel hikayelerine...


Kitap adı: Pörfinya'nın Anne Kız Tatili
Yazarı: Ece Hazal Genc
Tilki Kitap Yayınevi

Kitabı çoğu D&R'da bulabilirsiniz, ancak direk internetten daha hızlı ulaşım için;
kitapyurdu linki ile buradan alabilirsiniz

Umarım bir çok çocuğa ulaşır ve büyülü dünyalarında güzel bir çiçek ekme şansını yakalarım:)

Sevgiler,
Ece

5 Kasım 2018 Pazartesi

Takılmasın Kafanıza Gereksiz Hiçbir Şey..



Bu haftaki kitabımız "Ustalık gerektiren kafaya takmama sanatı". Gayet hızla okunabilen akıcı bir dili var kitabın. Anlattıkları da şöyle bir düşündürüyor sizleri, haklı aslında diyorsunuz..

Kitabın Adı: Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı
Yazarı: Mark Manson
Butik Yayıncılık

Herşey, her zaman istediğimiz gibi gitmeyebilir bu hayatta. Kafaya takılacak bir sürü şey çıkar karşımıza, kurar dururuz üzerinde. Evet, takmadan geçmiyor hayat farkındayım madem öyle gerekli şeyleri kafaya takın diyor yazar. Negatif duygularınızı inkar etmek hiç bir işe yaramaz aksine sizi daha da içine çeker ve duygusal bozukluğa sebep olur. En mantıklı şey kabullenmektir bu duyguları, kabullenmek demek, hayata küsmek gibi değil ama kesinlikle. Farkında olmak, yapabilecek bir şey varsa düşünüp yapmak için gerekli. Ne de olsa insan Polyanna da değildir ki, devamlı pozitif duygularla geçsin hayat. Negatifliğini görüp ona göre gardını almak insanı güçlendirir. Negatif duyguyu inkar etmek ise uzun süreli çöküntülere sebep olabilir.
Kafanıza takmaya değer şeyleri alın, düşünün harmanlayın size etkisini farkedin ve harekete geçin. Bu gün gerçekten kötü bir gün diyebilin, diyin ki değiştirmek elinizde olsun.   Değerlerimize ve önceliklerimize bakıp onları daha iyileri, daha sağlıklı olanlarıyla değiştirmeden önce halihazırdaki değerlerimizden emin olmalıyız.
Kitap, mutlulukla ilgili yazılan çoğu kişisel gelişim kitabını çöpe attırıyor. Herkes aşırı mutlu olmak zorunda değil ki diyor, öyleyse bir terslik var zaten diye ekliyor. Sosyal medyada o hep muhteşem mutlu karelerle mi yaşıyor insanlar sizce, elbette hayır. Arada bunalabilir, sinirlenebilirsiniz gayet normal, sonrasında ayağa kalkacak gücü bulmak farkındalıkla olur diyor kısacası.

Bence okumakta fayda var, farklı bir bakış açısı katabilir sizlere.

Sevgiler,
Ece