Kitabın adı:Satranç
Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları
Satranç su gibi
akıcı bir kitap, çoğu dünya klasiğini okumaya çalışırken sıkılabiliyoruz dönem
dönem. Ama satrançta olaylar çok akıcı ve öyle güzel bir kurgu ile yazılmış ki
tek günde bile bitirebilirsiniz:)
Yalnızlığın insan
üzerindeki korkunç etkisini, iletişimin her birimizdeki muazzam yerini
gözlemliyoruz kitapta. Yazar, öyle güzel anlatmış ki, o psikolojiyi
iliklerinize kadar hissediyorsunuz.
Kitap NewYork'tan
yola çıkan ve bir anda bütün benim diyen satranç ustalarını yerle bir eden bir
dünya şampiyonunu turnuvaya taşıyan bir gemide başlıyor. Öyle bir şampiyon ki
küçükken bir rahip tarafından büyütülen, çok geç konuşan okumayı yazmayı lise
döneminde ancak öğrenebilen ancak izlediği her hamleyi kafasına kazıyıp
satrançta ustalaşan paragöz ve kibirli biri. Gemideki popüleritesi
dünyadakinden farksız tabiki, bir kaç kişi birleşip kendisine karşı oyun
oynamak istiyorlar ve her el yeniliyorlar doğal olarak. Sonrasında sessiz bir
kahraman çıkıyor ortaya ve daha ilk elden onu alaşağı ediyor ama nasıl utana sıkıla,
nasıl çekinerek. Hem de bu zamana kadar gerçek bir satranç tahtası ile tek bir
oyun oynamamış olmasına rağmen..
İşte burada kitap
benim için başladı:) Aslında kitap; Gestapo döneminde rehin alınan ve önemli
belgeler hakkında bilgisi olan bir avukata, tüm metotlardan farklı olarak
"yalnızlıkla" işkence edilmesini konu almış. Yalnızlık dediğimiz şey,
bir odada gerçekten mutlak bir sessizlik! Sadece sorgu için arada bir odadan
çıkarılan avukat, zaman kavramı bilemeden delirmek üzere iken tamamen bir tesadüf
sonucu bir satranç kitabına ulaşıyor. En güzel satranç hamlelerinin bir arada
toplandığı bu kitap onun kurtuluşu için ciddi bir desteğe dönüşüyor.
Tüm oyunları
karşısında biri varmış gibi kafasında çizdiği satranç tahtasında oynuyor önce,
aylarca bu şekilde kendinde kalan ve düşündükçe beyni açılan, kendini daha
zinde hisseden kahramanımız sonunda ezbere oynanan oyunlar bitince kendi ile
oyun oynamaya karar veriyor. 8-9 hamle sonrasını içindeki diğer kişi için
düşünüp her ikisi için de doğru hamleyi yapmaya çalışması onu allak bullak
ediyor. Kendiyle çelişiyor, konuşuyor, kızıyor, kendine gülüyor.. Ve biz
bunları yanımızda hatta içimizde oluyormuş gibi hissediyoruz. Gerçekten
klasikleri bu yüzden çok seviyorum. Tüm ruh hallerini iliklerime kadar hissediyorum
kahramanların.
Herşey bir yana
benim için ayrı güzelliği ise, taşların hareketleri dışında bir şey bilmeyen ve
satranca biraz uzaktan bakan kişiler için zihninizi uçsuz bucaksız geliştiren
nasıl koca bir dünya olduğunu gözler önüne sermesi.
Bu arada yazarın
gerçek hayatta, 2. Dünya savaşı sonrası ruhunun acısını dindirememiş, hayatına
son vermiş olması da ilginç ve üzücü...
Bizden geçti demesem
de satranca odaklansam mı acaba, ne dersiniz:)?
2018 nasıl geçti emin değilim, aslında 2017'ye göre dillere destandı:) Yorucu ama keyifliydi. Duygusal buhranların yanında aşırı sevinçler de vardı. Yeniliklerle dopdoluydu.. İsterim ki 2019 bi tık üstüne geçsin, buhranlar yoka yakın olsun, sevgi herşeyin üstesinden gelsin...
Aklımda daha çok güzel anıların canlansın 2018, hoşçakal..
Sevgiler,
Ece