27 Aralık 2018 Perşembe

Satranç; insanın yalnızlık ile savaşı!



2018 yılının benim için son kitap özeti ile karşınızdayım; yine bir dünya klasiği, Satranç.

Kitabın adı:Satranç
Yazar adı: Stefan Zweig
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Satranç su gibi akıcı bir kitap, çoğu dünya klasiğini okumaya çalışırken sıkılabiliyoruz dönem dönem. Ama satrançta olaylar çok akıcı ve öyle güzel bir kurgu ile yazılmış ki tek günde bile bitirebilirsiniz:)
Yalnızlığın insan üzerindeki korkunç etkisini, iletişimin her birimizdeki muazzam yerini gözlemliyoruz kitapta. Yazar, öyle güzel anlatmış ki, o psikolojiyi iliklerinize kadar hissediyorsunuz.

Kitap NewYork'tan yola çıkan ve bir anda bütün benim diyen satranç ustalarını yerle bir eden bir dünya şampiyonunu turnuvaya taşıyan bir gemide başlıyor. Öyle bir şampiyon ki küçükken bir rahip tarafından büyütülen, çok geç konuşan okumayı yazmayı lise döneminde ancak öğrenebilen ancak izlediği her hamleyi kafasına kazıyıp satrançta ustalaşan paragöz ve kibirli biri. Gemideki popüleritesi dünyadakinden farksız tabiki, bir kaç kişi birleşip kendisine karşı oyun oynamak istiyorlar ve her el yeniliyorlar doğal olarak. Sonrasında sessiz bir kahraman çıkıyor ortaya ve daha ilk elden onu alaşağı ediyor ama nasıl utana sıkıla, nasıl çekinerek. Hem de bu zamana kadar gerçek bir satranç tahtası ile tek bir oyun oynamamış olmasına rağmen..
İşte burada kitap benim için başladı:) Aslında kitap; Gestapo döneminde rehin alınan ve önemli belgeler hakkında bilgisi olan bir avukata, tüm metotlardan farklı olarak "yalnızlıkla" işkence edilmesini konu almış. Yalnızlık dediğimiz şey, bir odada gerçekten mutlak bir sessizlik! Sadece sorgu için arada bir odadan çıkarılan avukat, zaman kavramı bilemeden delirmek üzere iken tamamen bir tesadüf sonucu bir satranç kitabına ulaşıyor. En güzel satranç hamlelerinin bir arada toplandığı bu kitap onun kurtuluşu için ciddi bir desteğe dönüşüyor.
Tüm oyunları karşısında biri varmış gibi kafasında çizdiği satranç tahtasında oynuyor önce, aylarca bu şekilde kendinde kalan ve düşündükçe beyni açılan, kendini daha zinde hisseden kahramanımız sonunda ezbere oynanan oyunlar bitince kendi ile oyun oynamaya karar veriyor. 8-9 hamle sonrasını içindeki diğer kişi için düşünüp her ikisi için de doğru hamleyi yapmaya çalışması onu allak bullak ediyor. Kendiyle çelişiyor, konuşuyor, kızıyor, kendine gülüyor.. Ve biz bunları yanımızda hatta içimizde oluyormuş gibi hissediyoruz. Gerçekten klasikleri bu yüzden çok seviyorum. Tüm ruh hallerini iliklerime kadar hissediyorum kahramanların.
Herşey bir yana benim için ayrı güzelliği ise, taşların hareketleri dışında bir şey bilmeyen ve satranca biraz uzaktan bakan kişiler için zihninizi uçsuz bucaksız geliştiren nasıl koca bir dünya olduğunu gözler önüne sermesi.
Bu arada yazarın gerçek hayatta, 2. Dünya savaşı sonrası ruhunun acısını dindirememiş, hayatına son vermiş olması da ilginç ve üzücü...

Bizden geçti demesem de satranca odaklansam mı acaba, ne dersiniz:)?


2018 nasıl geçti emin değilim, aslında 2017'ye göre dillere destandı:) Yorucu ama keyifliydi. Duygusal buhranların yanında aşırı sevinçler de vardı. Yeniliklerle dopdoluydu.. İsterim ki 2019 bi tık üstüne geçsin, buhranlar yoka yakın olsun, sevgi herşeyin üstesinden gelsin...

Aklımda daha çok güzel anıların canlansın 2018, hoşçakal..

Sevgiler,
Ece



23 Aralık 2018 Pazar

Hortumlu dünya!


Bu haftaki kitabımın uzun bir ismi var; çocuk kitabı hissiyatı uyandırıp "yalnız" kelimesi geçmesine rağmen pozitif bir görselle olumlu bir imaj çizmişti kafamda ve merak edip aldım.
İyi ki almışım:)

Kitap adı: Şu hortumlu dünyada fil yalnız bir hayvandır
Yazarı: Ahmet Şerif İzgören
Elma Yayınevi

İlk kez okuyorum sayın Ahmet beyin kitabını ve bu güne kadar nasıl almamışım kitaplarını diye kendime biraz kızdım açıkçası. Öncelikle çerez gibi yutuyorsunuz kitabı, nasıl hızlı akıyor inanamazsınız. Konuşma diliyle yazılmış, sanki gerçekten kızına anlatıyor da o sohbeti dinliyormuşsunuz gibi bir hisse kapılıyorsunuz. Hayatı ve kendinizi sorgulatan bir kitap. Tek bir konuya odaklanmıyor, çeşitli örneklerle sizi kimi zaman duygusallaştırıyor (baya gözlerimin dolduğu anlar yaşadım) veya gülümsetiyor.

Mesela kendimiz olmak üzerine diyor ki; "Duştaki gibi şarkı söyleyin, piknikteki gibi yemek yiyin. Çayınızı televizyon karşısındaki gibi höpürdetin, davar olduğunu düşündüklerinize olduğu gibi söyleyin, baş başaymış gibi dans edin. "Seni seviyorum" derken insanların gözlerine bakın. Aslında ne kadar basit ama ne kadar bizi biz gibi hissettiren şeyler, kaçımız uyguluyor bunları günlük yaşamında bilmiyorum.

Genel olarak kitabın tarzını anlamanız açısından bir ufak kesit daha sunacağım sizlere; "Zengin bir insan hayatta en çok şeye sahip olan değildir, en az şeye ihtiyacı olandır. Sevdiğiniz insanları bir kaç saniyede yaralayabilirsiniz; ama yaralarını iyileştirmek yıllar alabilir. Sizi çok seven insanlar vardır; ama duygularını nasıl ifade edeceklerini bilemeyebilirler. İki kişi aynı şeye bakabilir ama farklı şeyler görebilir. Bazen başkaları tarafından affedilmek yetme, siz kendinizi affetmelisiniz."

Yukarıda bahsettiğim doğrultuda hayata dair farkındalıklar katıyor, çoğumuzun bildiği, kimi zaman bildiğini farketmediği, kimi zaman bilse de umursamadığı veya umursayamadığı durumları net bir şekilde gösteriyor bizlere. Bence okunmalı, elbet biraz içinize dokunan anlar bulacak ve daha mutlu hissedeceksiniz.

Şimdi ve gelecekle ilgili yaptıklarımız aldığımız kararları da sorgulatıyor bizlere. Başarı ile ilgili, yaptığınız işi sevmek ve bunun hayatınıza kattıkları ile ilgili nefis sorgulamalar yaptırıyor. O kadar kıymetli ki cümleleri, bir çoğu "hayat felsefemiz" olabilecek tatta.
Tabi ki o kıymetli cümlelerden biriyle bitiriyorum yazımı; özgürce aldığımız kararlar sonucunda da mutsuz olabiliriz ama en azından mutsuzluğumuzun koşullarını biz belirleriz, başkaları değil!

Okuyalım, katalım kendimize, çoğalalım..
Sevgiler,
Ece

17 Aralık 2018 Pazartesi

Bir Amerikan rüyası ve Dünya Klasiği; Muhteşem Gatsby



Haftaya güzel bir klasik ile başlayalım istedim; Gatsby'nin muhteşem ama bir o kadar da hüzünlü hikayesine hazır mısınız?

Kitap Adı: Muhteşem Gatsby


Bu güzel kitabın bir filmi de var ama henüz izleyebilmiş değilim, Leonarda Di Caprio'nun oynadığı 2013 yapımı film imdb'de 7.3 almış. Gelelim kitap versiyonuna; fakir oğlan Gatsby'nin kendini yeniden var etmiş halini görüyoruz kitabın tamamında. Coşkuları, o bol parıltılı, zevk dolu hayatları ile tam bir Amerikan rüyası anlatılmış. Son derece akıcı bir dille ve harika tasvirleri ile direk gözünüzde canlanıveriyor Gatsby'nin evinde yapılan müthiş renkli partiler. Kitabı okurken her an Jordan'ın o ukala bakışları ile karşılaşacağınızı hissediyorsunuz veya Gatsby pencere önünde beklerken onu acıyan gözlerle izliyorsunuz. Zaten klasikleri klasik yapan onların bu denli zihnimizde canlanmaları değil midir? Kitabın içine girip onların mutluluğu ile sevinir, hüzünleri  ile ağlar halde buluruz kendimizi, dönemi net olarak inceleyebiliriz. Tam bir klasik "Muhteşem Gatsby" de..

1920'lerin şaşaasında, Gatsby'nin muhteşem partilerini duymayan kalmamıştır. Çoğu kendisini birebir tanımaz bile, ancak kapısı tüm eğlence düşkünlerine açıktır. Arkasında yatan tek sebep ise takıntı boyutunda aşık olduğu Daisy'ye, fakir bir adam olmadığını, ona layık ve sevgisini hak eden birine dönüştüğünü göstermek içindir. 5 yıl önce fakir bir gençkken gittiği askerlik döneminde, uzaktan ilişkilerini yönetmeye çalışmışlar ancak Daisy'nin hızla, "herkes için uygun!" bulunan bir adamla evlenme arzusu onları ayırmıştır. Daisy evlenmiş, çocuğu ve onu aldatan kocası ile sıradan bir hayat sürmeye başlamıştır. Yıllarca onu tekrar kazanacağı anın geleceğini hayal eden ve bunun için tüm planlarını ince eleyip sık dokuyan Gatsby, aslında gerçek aşkının onun düşlediği gibi biri olmadığını farketse de görmemezlikten gelecek ve bambaşka olayların suçlusu bulunarak, saçma bir intikam olayının ortasında öldürülecektir. Cenazesinde, o yüzlerce kişinin katıldığı partilerden ona vedaya gelebilen sadece tek kişi olacaktır.

Okuduğunuzda takıntıların hayatınıza etkisini net bir şekilde görebileceksiniz ve ayrıca insanın istediğinde neleri başarabileceğini de...
Kitabın sonunda şu söz dönüp durdu aklımda, sizlerle de paylaşmak istedim;
"İnsan kendisini hiç bir zaman başkasının insafına bırakmamalı"

Hepinize nefis bir hafta diliyorum,

Sevgiler,
Ece