Yine çok güzel bir
başucu kitabı ile sizlerleyim; ustaca sevmek
Toltek bilgeliğini
günümüze taşımayı hedefleyen "nagual" Don Miguel Ruiz, bizi sevgiyle
tanıştırıyor...
Kitap: Ustaca Sevmek
Yazar : Don Miguel
Ruiz
Ötesi Yayıncılık
Kendimizi gerçekten
seviyor muyuz?
Çok eğlenceli,
keyifli, herkesle iyi geçinen insanlarız veya içine dönük, depresif ve
ruhsuz... Hepsinde içimize dönmeli ve bir bakmalıyız; sevgi neydi?
Ailemize,
çocuğumuza, işimize, doğaya duyulan hoş bir his!
Tekrar düşünelim,
sevgi hep başkalarına verdiğimiz, onlar mutluyken mutlu olduğumuz, üzgünken
daha da üzgün olduğumuz, vefaker fedakar insan olmamızı sağlayan şey midir?
Sevgi biziz! Biz önce
kendimizi sevmeliyiz, önemli olan tüm benliğinde kendini sevmek, çünkü her
birimiz mükemmel varlıklarız, sizce de kendimizi sevmeyi haketmiyor muyuz?...
Fazlasını
isteyenlere;
Toltek bilgeliği,
insanların tanrı olduğu yerden gelen, yüzyıllar öncesine dayanan ritüelleri ve
bilgileri araştırmak ve korumak için var. Don Miguel de Tolteklerden gelen ve
bu bilgeliği yaymak isteyen bir usta (nagual)
Küçük kısa hikayeler
ile detaylandırmış ustamız konuyu, örneğin bir üstat var, sıradan biri davet
ediyor evine, kendisi gelmek yerine çeşitli muhtaç insanları gönderiyor,
hepsine sevgi ile detsek oluyor üstat olduğunu bilmeden. Sevgiyi sunduğun
herkes üstatdır!
Veya diyor ki
herkesin deri hastalığına yakalandığını düşünün, dokununca acıyan..
Dokunurmusunuz? İletişiminiz nasıl olur... İşte bizim zihinlerimiz de öyle
yaralı, sevme güdüsü ile zihnimizi iyileştirebiliriz diyor. Yaralanma korkusu
içinde yaşamayın, korkunun olduğu yerde sevgi olmaz. Sevginin olduğu yerde
korku barınamaz. Zihin bunu farketmenizi engellemeye çalışır, aynı anda
geçmişten korkular yaşanmışlıklar sunar, gelecek kaygılarını işin içine katar,
andan uzaklaştırır bizi.. Yapılması gereken zihine farkındayım benimle
oynuyorsun, git ben düşünmeyeceğim bunları diyebilmektir. 3-4 yaşında çocuk
olduğunuzu düşünün nasıl davranırdınız, nasıl korkusuz, nasıl umarsız, evcilleştirilmemiş
bizler, aslında şimdi daha güçlüyüz, daha kendimizin farkında daha fazla
ustayız, işte bu güvenle sevelim kendimizi ve herşeyi.
İçimizdeki yargıca
hoşçakal diyelim ve kurbana da. Biz yargıç da değiliz, zavallı bir kurban da...
Biz biziz, olduğumuz gibi sevgi dolu varlıklar.
Bir diğer hikayede sevgiye
inanmayan bir adamın kendi gibi birine yıllar sonra aşık olduğunu anlatmış,
adam ve kadın çok sevmişler birbirlerini, sonra adam yıldızları görmüş ve eline
almış o kadar mutluymuş ki, bunu sevgilisi de yaşasın diye ona vermiş, kadın
elinden düşürmüş ve kırmış yıldızları mutsuz olmuşlar, buradaki hata ise adam
kadını mutlu edebileceğini sanmış, mutluluk başkasının verebileceği birşey
değildir, mutluluk kendi içimizdedir.
Kimse kimsenin
zihninde neler döndüğünü asla bilemez, hiç kimseyi çok çok iyi tanımanız mümkün
değildir. Sevgide beklenti olmamalı. Bir köpeğiniz var, devamlı yemek ve su
veriyorsunuz, aynısını ondan bekliyormusunuz, gelsin sizi sevsin şımartsın, ne
derseniz muhakkak yapsın, yapmadı diyelim ona küsüyormusunuz? Peki ailenize,
arkadaşlarınıza biricik sevgilinize neden beklenti yüklüyorsunuz? Beklemeyin,
sadece verin, veriyorum hayat bana geri verir diye değil, sevgi veriyoruz
yahu.. Biz de aslında dünyaya yetebilecek kadar çok olan şeyi veriyoruz,
beklentisiz yapalım... Siz her ikili ilişkide sadece kendi yarınızdan
sorumlusunuz. İlişkinin diğer yarısı yaptığı işten kendisi için sorumlu...
belki karşınızdaki Kendi
çöp yığınıyla · uğraşıyor.. Siz kendinize bakın, o ne der, onu yaparsam
bunun yapar gibi zihninizin ilişkinizi ele geçirmesine izin vermeyin!
Ne de olsa sihirli
bir mutfağınız var! Düşünün sihirli mutfağınızda hergün canınız ne çekerse ne
isterse onu yiyebiliyorsunuz, bir gün gelip biri size harika bir kek yaptım
hadi bunu ye ve karşılığında ben ne istersem onu yap derse yaparmısınız? Ne gereği
var değil mi? Zaten bizim sihirli ve o keki yapabilecek bir mutfağımız var. Bu mutfak
içimizdeki sevgi, bolca olursa ve etrafa verirsek bize al sana sevgi veriyorum
ne istersem yap diyene vereceğimiz cevap net olacaktır..
Yeni bir düş
kuralım, korkusuz, sadece saf sevgi ile, yaratılanı severim yaratandan ötürü
gibi..
Yargıç ve kurban
olmayan bir düş..
Kendimizi gerçekten
sevmezken aa ben çok mutluyum diye ortalıkta gezinmediğimiz bir düş...
Bedeninize hergün
sevginizi sunun, aradaki farkı göreceksiniz..
Her şey sizin elinizdedir,başka birisinin değil.
Ama önce duygusal bedeninizi nasıl iyileştireceğinizi öğrenmelisiniz.
"Kimse görmeyi reddeden birisinden daha
fazla kör olamaz.İşitmek istemeyen insandan daha sağırı yoktur. Anlamak
istemeyenden çılgını bulunmaz"
Rüzgarı hareket ettiren, bedeninize nefes
veren güçsünüz siz. Bütün evren bu güçle hareket eden yaşayan bir varlık ve o
sizsiniz. Siz yaşamsınız
Yaraları açtığımızda içlerindeki bütün
zehirden temizleyeceğiz. Nasıl yapacağız bunu? Çözümü bize bundan iki bin yıl önce
gösterildi; bağışlayarak. Yaraların zehrini akıtmanın yegane yolu budur. İyileşme
budur. Üç yalın nokta; gerçek, bağışlayıcılık ve öz
sevgi.
Acı çekmeyi seçiyoruz, çünkü acı çekmeyi öğrendik.
Aynı seçimleri yapmayı sürdürürsek acı çekmeye devam edeceğiz. Cennet de cehennem
de şimdi, buradadır. Ölmeyi beklememize gerek yok. Yaşamınızın, eylemlerinizin
sorumluluğunu üstlendiğinizde gelecek
ellerinizdedir. İşte o zaman bedeniniz daha hayattayken cennette yaşayabilirsiniz.
Bize "Siz insansınız, sınırlarınız da şunlar"
diye öğretildi. Sonra da olanaklarımızı korkularımızla sınırladık. Siz, olduğunuza
inandığınızsınız. Sizi bütün dünya sevebilir ama sizi mutlu edecek olan bu sevgi
değildir. Sizi mutlu edecek olan, içinizden gelen sevgidir.
Unutmayın:
Sonsuzluğun ötesi içimizdedir!
Sevgiler,
Ece
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder