25 Mayıs 2018 Cuma

Sonsuzluğun ötesi içimizdedir



Yine çok güzel bir başucu kitabı ile sizlerleyim; ustaca sevmek
Toltek bilgeliğini günümüze taşımayı hedefleyen "nagual" Don Miguel Ruiz, bizi sevgiyle tanıştırıyor...

Kitap: Ustaca Sevmek
Yazar : Don Miguel Ruiz
Ötesi Yayıncılık

Kendimizi gerçekten seviyor muyuz?
Çok eğlenceli, keyifli, herkesle iyi geçinen insanlarız veya içine dönük, depresif ve ruhsuz... Hepsinde içimize dönmeli ve bir bakmalıyız; sevgi neydi?
Ailemize, çocuğumuza, işimize, doğaya duyulan hoş bir his!

Tekrar düşünelim, sevgi hep başkalarına verdiğimiz, onlar mutluyken mutlu olduğumuz, üzgünken daha da üzgün olduğumuz, vefaker fedakar insan olmamızı sağlayan şey midir?
Sevgi biziz! Biz önce kendimizi sevmeliyiz, önemli olan tüm benliğinde kendini sevmek, çünkü her birimiz mükemmel varlıklarız, sizce de kendimizi sevmeyi haketmiyor muyuz?...

Fazlasını isteyenlere;

Toltek bilgeliği, insanların tanrı olduğu yerden gelen, yüzyıllar öncesine dayanan ritüelleri ve bilgileri araştırmak ve korumak için var. Don Miguel de Tolteklerden gelen ve bu bilgeliği yaymak isteyen bir usta (nagual)

Küçük kısa hikayeler ile detaylandırmış ustamız konuyu, örneğin bir üstat var, sıradan biri davet ediyor evine, kendisi gelmek yerine çeşitli muhtaç insanları gönderiyor, hepsine sevgi ile detsek oluyor üstat olduğunu bilmeden. Sevgiyi sunduğun herkes üstatdır!
Veya diyor ki herkesin deri hastalığına yakalandığını düşünün, dokununca acıyan.. Dokunurmusunuz? İletişiminiz nasıl olur... İşte bizim zihinlerimiz de öyle yaralı, sevme güdüsü ile zihnimizi iyileştirebiliriz diyor. Yaralanma korkusu içinde yaşamayın, korkunun olduğu yerde sevgi olmaz. Sevginin olduğu yerde korku barınamaz. Zihin bunu farketmenizi engellemeye çalışır, aynı anda geçmişten korkular yaşanmışlıklar sunar, gelecek kaygılarını işin içine katar, andan uzaklaştırır bizi.. Yapılması gereken zihine farkındayım benimle oynuyorsun, git ben düşünmeyeceğim bunları diyebilmektir. 3-4 yaşında çocuk olduğunuzu düşünün nasıl davranırdınız, nasıl korkusuz, nasıl umarsız, evcilleştirilmemiş bizler, aslında şimdi daha güçlüyüz, daha kendimizin farkında daha fazla ustayız, işte bu güvenle sevelim kendimizi ve herşeyi.

İçimizdeki yargıca hoşçakal diyelim ve kurbana da. Biz yargıç da değiliz, zavallı bir kurban da... Biz biziz, olduğumuz gibi sevgi dolu varlıklar.

Bir diğer hikayede sevgiye inanmayan bir adamın kendi gibi birine yıllar sonra aşık olduğunu anlatmış, adam ve kadın çok sevmişler birbirlerini, sonra adam yıldızları görmüş ve eline almış o kadar mutluymuş ki, bunu sevgilisi de yaşasın diye ona vermiş, kadın elinden düşürmüş ve kırmış yıldızları mutsuz olmuşlar, buradaki hata ise adam kadını mutlu edebileceğini sanmış, mutluluk başkasının verebileceği birşey değildir, mutluluk kendi içimizdedir.

Kimse kimsenin zihninde neler döndüğünü asla bilemez, hiç kimseyi çok çok iyi tanımanız mümkün değildir. Sevgide beklenti olmamalı. Bir köpeğiniz var, devamlı yemek ve su veriyorsunuz, aynısını ondan bekliyormusunuz, gelsin sizi sevsin şımartsın, ne derseniz muhakkak yapsın, yapmadı diyelim ona küsüyormusunuz? Peki ailenize, arkadaşlarınıza biricik sevgilinize neden beklenti yüklüyorsunuz? Beklemeyin, sadece verin, veriyorum hayat bana geri verir diye değil, sevgi veriyoruz yahu.. Biz de aslında dünyaya yetebilecek kadar çok olan şeyi veriyoruz, beklentisiz yapalım... Siz her ikili ilişkide sadece kendi yarınızdan sorumlusunuz. İlişkinin diğer yarısı yaptığı işten kendisi için sorumlu... belki karşınızdaki Kendi çöp yığınıyla · uğraşıyor.. Siz kendinize bakın, o ne der, onu yaparsam bunun yapar gibi zihninizin ilişkinizi ele geçirmesine izin vermeyin!

Ne de olsa sihirli bir mutfağınız var! Düşünün sihirli mutfağınızda hergün canınız ne çekerse ne isterse onu yiyebiliyorsunuz, bir gün gelip biri size harika bir kek yaptım hadi bunu ye ve karşılığında ben ne istersem onu yap derse yaparmısınız? Ne gereği var değil mi? Zaten bizim sihirli ve o keki yapabilecek bir mutfağımız var. Bu mutfak içimizdeki sevgi, bolca olursa ve etrafa verirsek bize al sana sevgi veriyorum ne istersem yap diyene vereceğimiz cevap net olacaktır..

Yeni bir düş kuralım, korkusuz, sadece saf sevgi ile, yaratılanı severim yaratandan ötürü gibi..
Yargıç ve kurban olmayan bir düş..
Kendimizi gerçekten sevmezken aa ben çok mutluyum diye ortalıkta gezinmediğimiz bir düş...
Bedeninize hergün sevginizi sunun, aradaki farkı göreceksiniz..
Her şey sizin elinizdedir,başka birisinin değil. Ama önce duygusal bedeninizi nasıl iyileştireceğinizi öğrenmelisiniz.

"Kimse görmeyi reddeden birisinden daha fazla kör olamaz.İşitmek istemeyen insandan daha sağırı yoktur. Anlamak istemeyenden çılgını bulunmaz"

Rüzgarı hareket ettiren, bedeninize nefes veren güçsünüz siz. Bütün evren bu güçle hareket eden yaşayan bir varlık ve o sizsiniz. Siz yaşamsınız

Yaraları açtığımızda içlerindeki bütün zehirden temizleyeceğiz. Nasıl yapacağız bunu? Çözümü bize bundan iki bin yıl önce gösterildi; bağışlayarak. Yaraların zehrini akıtmanın yegane yolu budur. İyileşme budur. Üç yalın nokta; gerçek, bağışlayıcılık ve öz
sevgi.

Acı çekmeyi seçiyoruz, çünkü acı çekmeyi öğrendik. Aynı seçimleri yapmayı sürdürürsek acı çekmeye devam edeceğiz. Cennet de cehennem de şimdi, buradadır. Ölmeyi beklememize gerek yok. Yaşamınızın, eylemlerinizin sorumluluğunu üstlendiğinizde  gelecek ellerinizdedir. İşte o zaman bedeniniz daha hayattayken cennette yaşayabilirsiniz.

Bize "Siz insansınız, sınırlarınız da şunlar" diye öğretildi. Sonra da olanaklarımızı korkularımızla sınırladık. Siz, olduğunuza inandığınızsınız. Sizi bütün dünya sevebilir ama sizi mutlu edecek olan bu sevgi değildir. Sizi mutlu edecek olan, içinizden gelen sevgidir.


Unutmayın:
Sonsuzluğun ötesi içimizdedir!

Sevgiler,
Ece


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder