18 Haziran 2019 Salı

İçimizdeki bizlerin hikayesi- Vahşi Kadın'ın Yolculuğu



Bu haftanın kitabının ilginç bir adı var ama bilin ki sadece kadınlara özgü bir kitap değil, hem erkekte hem de kadında bulunan eril-dişil kişilikler ve gölgelerimizle ilgili çok eğitici bir kişisel gelişim kitabı.
                                                        Kitabın Adı: Vahşi Kadın'ın Yolculuğu
Yazarı: Didem Çivici
Ganj Yayınları

Yazar, kendini nasıl bulduğunu ve içindeki farklı kişilikleri, gölgelerini nasıl ortaya çıkardığını, bunu yaparken de kimlerden/kitaplardan etkilendiğini tüm açıklığı ile dile getiriyor. Kendini anlatırken, sizin de bilmediğiniz, bildiğiniz ancak gizlediğiniz ve hatta korktuğunuz bir çok yönünüzle karşılaşmanızı sağlıyor. Hem kendi ilişkilerimizde hem de çevremizde sıkça görmüyor muyuz mutsuz, umutsuz ve çıkmazda hisseden insanları... Ortak noktamızı farketmiş yazar ve araştırınca da şiddetsiz iletişim, gölge çalışması ve derinlik psikolojisi gibi çok farklı alanlarla karşılaşmış.

Kitaptan aldığım birkaç notu sizlerle paylaşmak istiyorum;

En çok hatırlamanız gereken; kendinle kalmak diyor, nefes almayı, kendini dinlemeyi, yavaşlamayı ve kendine alan yaratabilmeyi, kendinle açık seçik konuşabilmeyi, akıl vermek yerine durup hissetmeyi, alışkanlıklarını keşfetmeyi, yeniden ve yeniden güvenebilmeyi, yeniden ve yeniden insan olabilmeyi öğren diyor...

Önemli olanın zihin-duygu-beden bütününde ilerlemek olduğunu farketmek!

Tüm varlıklar eril ve dişil özden oluşur. Madde ve dünya ile olan ilişkimiz dişil öz, ruh ve gök ile olan ilişkimiz ise eril özümüzdür. Dişil öz bağlantı kurma, iletişim, derinlik yani bilinçdışı, eril öz ise düşünce, ifade ve bilinçle ilgilidir. Eril öz erkek demek değildir, dişil de kadın demek değildir. Her insan hem eril hem dişil özler taşır, Tao felsefesinde bunlara Yin ve Yang denir. Dengede olmaları son derece önemlidir.
Sağlıklı eril özde; kararlılık, özgürlük, netlik, odaklılık vardır örneğin, sağlıklı dişil özde ise şefkat, ahenk, ışıltı, besleyicilik vardır. Sağlıksız olanlarda agresif, kontrolcü, saldırgan, tembel, özgüven eksikliği, aşırı duygusallık, depresiflik ve bağımlılık olabilir.

Karanlıktan korkarız ama merak da ederiz çoğu zaman. Hem cezbedici hem de korkutucudur. Karanlık yenilenmenin müjdecisidir aslında diyor yazar. Kışın doğanın karanlığa çekilip baharda yenilenmesi gibi.. Karanlık getiren ışığı getirir.

Çocukluğumuz süresince kişiliğimiz gelişirken bilincimizin dışına attığımız farklı kişiliklerimiz yani gölgelerimiz de gelişir. Temel güdülerimizi bastırmak onların yok olmasını sağlamıyor, nevroz hallerinde, duygusal karmaşalarımızda, unutkanlık veya fiziksel semptomlarla tekrar karşımıza çıkabiliyorlar. Gölgelerimizin görmezden gelinerek kaybolmasını bekleyemeyiz. Kaybolmalarını ve iyileşmelerini beklememeliyiz zaten, onlara hassasiyetle yaklaşmalı ve sahiplenmeliyiz. Böylece potansiyelimizi ortaya çıkarabiliriz.
Bir şeye tepki verdiğinizde farkına varıp şuan bende ne oluyor diye sorduğunuzda gücünüzü geri kazanabilirsiniz. O tepkiyi verme sebebiniz kendi hikayelerinizdir. Bilin ki orada olan bana karşı değil, benimle birlikte oluyor. Orada merkezdeyim ve özgürlük başlıyor.

Beden farkındalığı, duygu farkındalığı, tepki farkındalığı, ihtiyaç farkındalığı, travma/karmaşa farkındalığı, gölge/bilinçdışı farkındalığı bireyleşme sürecinde bana yol gösteriyor.

Bir şeyi almak veya vermek istediğinizde kendinize sorun gerçekten almak istediğim veya vermek istediğim için mi alıp veriyorum? Yoksa altta yatan kabul görme, güvende hissetme, sevme gibi başka dinamikler mi beni yönetiyor?

Bireysel olgunlaşmanın ilk adımı beden gücünü farketmek, nefesine odaklanmaktır.


İşte yazar daha neler neler anlatıyor nasıl bizi bilinmeyenle buluşturuyor inanamazsınız. Kimine ders kitabı niteliğinde gelebilir. Bir anda bitirmek zorunda değilsiniz ama içimizde, bedenimizde, zihnimizde ve ruhumuzda neler dönüyor farkındalığını arttırmak için kitabı okumanızı kesinlikle tavsiye ediyorum.

Kendinizi tanıyabilmeniz dileği ile..


Sevgiler,
Ece

17 Nisan 2019 Çarşamba

Vücudumuz hislerimizin aynası; Beden Dili



Bu hafta ilginç bir kitapla sizinleyim, üstelik yazarımız eski bir FBI ajanı...

Kitabın adı: Beden Dili
Yazarı: Joe Navarro
Alfa Yayınları

Kitap, bazılarını iyi bildiğimiz bazılarını hiç bilmediğimiz sözel olmayan hareketleri dikkatle incelediğimizde karşımızdaki kişi veya durumla ilgili çok daha doğru izlenimler elde ederek olayları kontrol edebileceğimizi anlatıyor.
Beden dili dediğimizde yalanı yakalamak için karşımızdaki kişiyi izlemek gelebilir aklınıza halbuki iş görüşmelerinde veya çocuklarınızla olan konuşmalarınızda karşınızdaki kişinin rahatlığı/rahatsızlığı ile ortamı nasıl değiştirebileceğiniz ve konuşmayı istediğiniz yöne nasıl çekebileceğinizle de ilgili çok detaylı görüşler mevcut.

Sözel davranışlarımız küçüklüğümüzden beri kültürümüze göre şekillendiriliyor, bununla birlikte sözel olmayan davranışlarımız da öyle aslında. Çok da hoşlanmadığımız bir akrabamız geldiğinde annemizin "olmaz kızım, öyle davranılmaz, en azından bir gülümse merhaba de" dediğine şahit olmuşluğumuz vardır hepimizin. Bu nedenle aslında sözel olmayan davranışlarda kandırmacayı küçüklükten öğreniyoruz. Ancak bazı net hareketler var ki limbik (sürüngen) beynimiz istesek de bize karşı geliyor ve farklı hareketlerle içimizdekini dışımıza yansıtıyor.

Size bir kaç örnek vermek istiyorum kitaptan;
Öncelikli olarak vücudumuzun en dürüst yerini öğrenmek ister misiniz?
AYAKLAR
İstenilen şeye doğru yönelirler; kaçıp gitmek istiyorsak kapıya, karşımızdaki insanla rahatsak karşıya, saklanasımız varsa, sandalyenin arkasına gibi.. Tartışma durumunda bacakların açılması,bacak bacak üstüne atma rahatlık göstergesi, bloke olacak şekilde üst üste atma kötü iletişim gibi..

Peki GÖVDE; Uzaklaşmak istediğin kişiye gövdeni dönmezsin, sadece başın döner, öne doğru eğilmek ilgi göstergesi, kolları kavuşturma güven ihtiyacı, fark edilmek için canlı renk giysileri seçmemiz, saldırı öncesi göğüsün şişirilmesi, baskı altında ekstra nefes alış-verişi vb.

KOLLAR; Mutlu insanların kolları yukarıdadır, kol hareketleri kısıtlanıyorsa rahatsız durum-yalan, kollar arkada birleştirilmiş ise üst konum veya bana yaklaşma sakın ifadesi gibi.

ELLER ; En iyi konuşmacılar ellerini kullananlardır, tokalaşma kişi hakkında net ve doğru bilgi verir, titreme baskıyı-heyecanı ifade eder,dua eder pozisyon stres, parmakların birleştirilmesi güven gibi.

YÜZ; 10binden fazla yüz ifademiz var biliyor musunuz? Yüz okumak son derece zordur. Çene kasının gerilmesi, burun kanatlarının açılması, gözlerin kısılması olumsuz ifadeler. Başın yana eğilmesi dost canlısı ifade.

GÖZLER; Sevdiğimiz-sevindiğimiz şeylerde gözler büyür tam tersinde kısılır. Ellerin gözleri kapaması, gördüğümden memnun değilim. Stres altında göz kırpma sıklığı artar.

AĞIZ; dudakların yok olacak şekilde büzüştürülmesi stres-endişe-görüş ayrılığı..

Tırnak yeme kendine güvensiz ve stres altında, çene-burun yukarıda tutma güven.

En önemlisi yüz hareketleri ve vücut senkronize mi, söylenen söz ile baş hareketleri uyumlu mu?

Karşınızdaki kişiyle doğru iletişim için onu strese sokmak yerine rahatlatmalısınız, o zaman gerçek ifadelerini gözlemleyebileceksiniz.

Karşımızdaki insanın davranışını yansıtarak seninle daha rahat hissediyorum diyebiliriz.

UYUM ve VURGU bakılması gereken en önemli konular. Yalancılığın keşfi de çok zor diyor eski bir FBI ajanı olan yazarımız. Ben bile defalarca yanıldım, sadece %50 şansınız var diye vurguluyor ama kişinin bulunduğu durumda rahat mı rahatsız mı olumlu mu olumsuz mu olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz diyor. Bence alın kitabı okuyun gerçekten çok fazla detay var, ilgi çekiciydi benim için.. Arkadaşlarınıza uygularken gözünüzü dikip bakmayın yalnız, çok daha olumsuz tepkilerle karşılaşabilirsiniz:)

Herkese güzel bir hafta diliyorum...

Sevgiler,
Ece






1 Nisan 2019 Pazartesi

BağırMAyan Anneler


Nisan ayı 12 ay içerisinden en sevdiğim (doğum günü ayım olduğu için olabilir mi) :))

Bahar geliyor, havalar ısınıyor, güneş geliyor, her yana ışık saçıyor, enerji ve keyifle dolduğumu hissediyorum. İşte böyle güzel bir günde sizlerle yeni okuduğum "Bağırmayan Anneler" kitabının özetini paylaşmak istedim. Evimiz de ısınsın, çocuğumuzla aramıza güneş doğsun, aramızda buzlar varsa eriyiversin diye...

Kitabın Adı: Bağırmayan Anneler
Yazarı: Hatice Kübra Tongar
Hayy Kitap

Açık konuşmak gerekirse bu yazarın ilk kez bir kitabını okuyorum ve herhangi bir öneriye dayalı olmadan "başlığını severek" almıştım. Öncelikli belirtmek isterim ki kitap " niyet ettim bağırmayan anneliğe" tadında din kitabı hissiyatında başlıyor, aralarda da Hz. Muhammed'ten alıntılar yapıyor. Bunu özellikle belirtmek istedim çünkü bu tarz kitapları asla okumam diyenler de var aman allahım illaki okumalıyım diyenler de.. Ancak içerisinde işe yarayabilecek, farkındalık yaratacak bir çok şey de görebiliyoruz.

 Benim aklımda kalan ve en doğru bulduğum cümlelerden biri şu; evimize misafir geldiğinde kibar olan, sevgiyle ilgiyle hareket eden bizler hayatta en çok değer verdiğimiz çocuklara bağırarak onları nasıl yaraladığımızın farkında mıyız? Ya aşırı pasif (hiç kimseye hayır diyemeyen) ya da aşırı agresif (herşeye hayır deyip sinirlenen, bağırıp çağıran) çocuklar yetiştiriyoruz. Bu demek değildir ki her söylediklerini tamam olur diyelim, tam aksine kurallar koyulmalı ve bir ayna olan bizler de o kurallara uymalıyız. Söylediğimi yap yaptığımı yapma kavramı artık çok gerilerde kaldı. Biz saatlerce TV izlerken, hayır sen izleme git kitap oku demek çocukta bir kavram kargaşası yaratır. Onların da bir birey olduğunu, çocuk da olsalar duyguları, kendilerine karşı saygıları olduğunu unutmamalı, eşimize dostumuza nasıl konuşuyorsak nasıl birşey istiyorsak, aynı tavırla minnaklara da yaklaşmalıyız. Özellikle hakaret, utandırma, kıyaslama yapmayın lütfen.

Odasını mı toplamıyor, "odanı toplamadığında yerdeki oyuncaklara basıp kırma ihtimalin var haberin olsun" gibi konuşmak çok daha farklı bir etki yaratıyor. Kırılan oyuncağın yerine de hemen yenisini almıyoruz tabi ki.. 5 dk sonra televizyonu kapatıyoruz sonra da yatacağız demek çocuğu sürece hazırlamak açısından çok önemli. İş birliği ihtimalini kuvvetlendirecektir. "Koltukta zıplama" yerine "koltuk oturmak içindir" demek -me,-ma eklerini neredeyse hiç kullanmamak çocuğun yaklaşımını değiştirecektir.

Bağırmayan anne olmak bugünden yarına değişebilen bir şey değildir diyor yazar, isterseniz bir kod oluşturun siz ve çocuğunuz arasında, yardım isteyin ondan . "Kırmızı" örneğin, siz bağırmaya başladığınızda çocuğunuz size "kırmızı" desin, farkına varın onu korkuttuğunuzun, onun 2-3 katı vücudunuzla ona doğru eğilip parmak sallayarak saygı değil sadece korku yarattığınızın farkına varın. Düşünsenize size doğru böyle birşey yapıldığını, kendinizi o kişiden daha güçlü hissettiğiniz ilk anda siz de tüm o yılların öcünü almak adına benzer tavırlarda bulunmaz mısınız? Siz de ona sizi çok sinirlendirdiğinde aynı kodu uygulayabilirsiniz. Her iki taraf için de farkındalık yaratacaktır.

Bir de şundan etkilendim, ceza işe yaramaz diyor. Çünkü ceza alan çocuk yaptığı davranışın bedelini ödediğini düşünecektir. Yine yapar yine öder umrunda olmaz. Ceza alan çocuk davranışın değil, kendinin kötü olduğunu düşünür, konuşun yavrularınızla.

Son olarak öyle her şeyi de sormayın; örneğin ilaç içmek ister misin, oyuncaklarını toplar mısın değil oyuncakları toplama vakti, bu sırada ben de mutfağı toplayacağım toplam 5 dkmız var bakalım neler başarmış olacağız? gibi konuşalım..


Bence her annenin kendine alabileceği güzel cümleler ve öneriler mevcut. Bağırmayan, sevgi dolu, kırmayan ve çocuğunun çok sevdiği ve saygı duyduğu, örnek aldığı bir anne olmanızı diliyorum..

Sevgiler,
Ece


27 Mart 2019 Çarşamba

Hastalıkların Zihinsel Sebepleri ve Çözümler


Herkese merhabalar,


Kitap Adı: Tüm Hastalıkların Zihinsel Nedenleri
Yazarı: Louise L. Hay
Akaşa Yayınları

Karşılaştığımız tüm hastalıkların psikolojik bir sebebi olduğuna inanıyor yazarımız Louise Lay ve diyor ki düşünce kalıplarımızla hastalıklarımızı kendimiz yaratıyoruz.
Eğer "bırakma" ve "bağışlama" konularında zihinsel çalışmalar yapmaya hazırsak her türlü hastalığı yenebileceğimize gayet emin.

Ben böyleyim, böyle gelmiş böyle gider gibi kalıplaşmış ve insanı mutsuz/negatif duygulara sürükleyecek düşünce kalıpları yerine ben şuan, burada, gayet güçlüyüm yönlendirmesi ile zihnimizi kontrol edebiliriz. Aynı düşünceyi gün içinde 3 kezden fazla aklımızdan geçiriyorsak bunun artık bizde yerleşmiş bir kalıp olduğunu söyleyebiliriz. Bu söz ve düşünceleri değiştirmeye çalıştıkça hayatınızın nasıl değiştiğine inanamayacaksınız diyor yazarımız.

Çektiğiniz ağrıların sebebini bir bilseniz! değil mi? İşte avucunuzun içerisine bırakıyor yazar bu kitapla, her bir rahatsızlığımız bir ihtiyacımız sonucunda oluşuyor. Bu ihtiyaçtan kurtulmaya istekli isek, çözüm bizlere çok yakın.
En büyük sebepler için ise; ELEŞTİRME, KIZGINLIK, İÇERLEME ve SUÇLULUK diyor.

Şimdi size kitaptan bir kaç tane en sık görülen hastalık, sebebi ve nasıl atlatabilirizin cevabını vermek istiyorum. Uyguladığımda gerçekten faydasını gördüm, kesinlikle tavsiye ediyorum. Okuduğunuzda sebepleri "Aaa, gerçekten bu nedenle olabilir!" diye çok şaşıracağınıza eminim...

Akne (ergenlik sivilcesi)
Sebebi: Kendini kabullenememe. Kendinden hoşlanmama.
Nasıl atlatırım; Ben hayatın Tanrısal bir ifadesiyim. Kendimi olduğum gibi seviyor ve kabulleniyorum diyerek.

Aşırı kiloluluk
Sebebi: Hayattan korkma. İncinme, aşağılanma, eleştiri veya cinsellikten korunma ihtiyacı duyma. Duygulardan kaçma. Güvensizlik, kendini reddetme. Doyum arama.
Nasıl atlatırım: Duygularımla barış halindeyim.Olduğum yerde güvenlik içindeyim. Kendi güvenliğimi kendim yaratıyorum.Kendimi seviyor ve onaylıyorum. Diyerek

Baş Ağrıları
Sebebi: Kendini muteber görmeme. Kendini eleştirme. Korku.
Nasıl atlatırım: Kendimi seviyor ve onaylıyorum.Kendimi ve yaptıklarımı sevgi gözleriyle görüyorum. Emin ellerdeyim.diyerek

Boyun tutulması:
Sebebi: Kararından dönmez, boyun eğmez bir inatçılık.
Nasıl atlatırım: Başka bakış açılarını da görmek yararlı ve güvenli (tehlikesiz) bir şey. Diyerek

Dişeti sorunları
Sebebi: Verdiği kararları sürdürememe, kararsızlık
Nasıl atlatırım: Ben kararlı bir insanım. Verdiğim kararları sürdürüp tamamlıyor ve kendimi sevgiyle destekliyorum diyerek

Fıtık
Sebebi: Kopmuş, uyumu bozulmuş ilişkiler. Gerilme, zora gelme, sorumluluklar, yanlış yaratıcı ifade.
Nasıl atlatırım: Zihnim hafif ve uyumlu. Kendimi seviyor ve onaylıyorum. Kendim olmakta özgürüm.diyerek

Miyopluk
Sebebi: Gelecekten korkma. Önünde olana güvenmeme.
Nasıl atlatırım: Tanrısal rehberliği kabul ediyorum.Yaşam sürecine güveniyorum..Ben daima emin ellerdeyim diyerek

İshal
Sebebi: Korku. Reddetme. Kaçış.
Nasıl atlatırım: Benim içime alışım, özümsemem ve dışarı çıkarışım kusursuz bir düzen içinde işler. Hayatla barış halindeyim.diyerek


Kalp Rahatsızlıkları
Sebebi: Sevgi ve güvenlik merkezini temsil eder.
Nasıl atlatırım: Kalbim sevgi ritminde vuruyor.diyerek


Kolestrol
Sebebi: Mutluluk kanallarını tıkama. Mutluluğu kabullenmekten korkma
Nasıl atlatırım: Hayatı sevmeyi seçiyorum. Mutluluk kanallarım sonuna kadar açık. Almak iyi ve güvenli (tehlikesiz) bir şeydir.diyerek

Menopoz
Sebebi: Artık arzu edilen biri olamama endişesi. Yaşlanma korkusu. Kendini reddetme. Kendini yeterince iyi, hoş hissetmeme.
Nasıl atlatırım: Tüm yaş dönemi değişiklikleri sırasında dengeli ve huzurluyum ve bedenimi sevgiyle kutsuyorum.diyerek

Öksürük
Sebebi: Dünyaya bağırma arzusu: "Beni görün! Beni dinleyin!"
Nasıl atlatırım: Ben en olumlu biçimde önemseniyor ve takdir ediliyorum. Seviliyorum.diyerek

Sırt Rahatsızlıkları
Sebebi: Hayatın desteğini temsil eder.
Nasıl atlatırım: Hayatın beni her zaman desteklediğini biliyorum.diyerek

Şişmanlık (Kalçalar)
Sebebi: Ana babaya duyulan inatçı öfke birikimleri.
Nasıl atlatırım: Geçmişi bağışlamaya hazırım. Ana babamın sınırlamalarının ötesine geçmem iyi ve güvenli (tehlikesiz) bir şey.diyerek

Tırnak yeme
Sebebi: Düş kırıklığı. Kendini yiyip durma. Genelde anne ya da babanın inadına yapılır.
Nasıl atlatırım: Büyümem iyi ve güvenli (tehlikesiz) bir şey. Artık kendi hayatımı sevinçle ve kolaylıkla yönetiyorum.diyerek

Uykusuzluk
Sebebi: Korku. Yaşam sürecine güvenmeme. Suçluluk duygusu
Nasıl atlatırım: Günü sevgiyle geride bırakıyorum ve yarının kendi başının çaresine bakacağını bilerek huzur dolu bir uykuya dalıyorum diyerek



Yazar diyor ki;


1. Zihinsel nedeni arayıp bulun. Bu nedenin sizin için doğru olup olamayacağını değerlendirin. Eğer değilse, sessiz bir köşeye çekilip kendi kendinize, "Bu rahatsızlığı benim hangi düşüncelerim yaratmış olabilir?" diye sorun.
2. Yüksek sesle şöyle tekrarlayın: "Bu rahatsızlığı yaratan düşünce kalıbını bilincimden çıkarıp atmaya hazırım."
3. Yeni düşünce modelini birkaç kez tekrarlayın.
4. İyileşme sürecinin başladığını güvenle kabul edin.


Son olarak sevgi tedavisi ve meditasyonu ile kapanışı yapıyorum;

SEVGİ TEDAVİSİ
İçimin derinliklerinde, varlığımın merkezinde tükenmez bir sevgi kaynağı var. Artık bu sevginin yüzeye çıkmasına izin veriyorum. O yüreğimi, bedenimi, zihnimi, bilincimi, tüm varlığımı dolduruyor, benden çıkarak her yöne yayılıyor ve çoğalmış  olarak bana geri dönüyor. Ne kadar çok sevgi verirsem, o kadar çok verebilecek bolluğa kavuşuyorum, çünkü sonsuz bir kaynağa sahibim. Sevgiyi yaşama ve verme benim KENDİMİ İYİ HİSSETMEMİ sağlıyor, o benim içsel mutluluğumun bir  ifadesidir. Kendimi seviyorum; bundan dolayı da bedenime sevgiyle bakıyorum. Onu yararlı yiyecek ve içeceklerle besliyorum, onu sevgiyle giydirip kuşatıyorum ve bedenim de bana fışkıran canlılıkta bir sağlık ve enerjiyle, sevgiyle karşılık veriyor. Kendimi seviyorum; bundan dolayı da tüm ihtiyaçlarımı karşılayan ve içinde yaşamaktan zevk aldığım, rahat bir evde oturuyorum. Odaları sevgi titreşimleriyle dolduruyorum ki -ben de dahil olmak üzere- içeri giren herkes bu sevgiyi hissetsin ve onunla beslensin. Kendimi seviyorum; bu yüzden, yapmaktan gerçekten zevk aldığım, yaratıcı yeteneklerimi kullanabildiğim, sevdiğim ve beni seven insanlarla birlikte çalıştığım, insanlar için yararlı bir şeyler yapabildiğim ve karşılığında iyi bir gelir
elde ettiğim bir işte çalışıyorum. Kendimi seviyorum; bunun için de insanlara karşı sevecen davranıyor ve onlar hakkında da öyle düşünüyorum; çünkü verdiklerimin çoğalarak bana geri döneceklerini biliyorum. Hayatıma yalnızca sevecen insanları
çekiyorum, çünkü onlar benim varlığımın aynasıdırlar. Kendimi seviyorum; bu yüzden de geçmişi ve tüm geçmiş deneyimleri bağışlıyor ve onları geride bırakıyorum; artık özgürüm. Kendimi seviyorum, bundan dolayı da bütünüyle şimdi'de  yaşıyorum. Geleceğimin parlak, mutlu ve güvenli olduğunu bilerek her anı iyi yaşıyorum; çünkü ben evrenin sevgili çocuğuyum ve evren şimdi ve sonsuza dek bana sevgiyle bakacak, beni koruyacaktır. Sizi seviyorum.


Sevgiler,
Ece

18 Mart 2019 Pazartesi

Gör Beni -İki Devrin Hikayesi



Kitap Adı: Gör Beni
Yazar: Akilah Azra Kohen
Everest Yayınları

Kitabı okurken çok fazla duygu ile buluşuyorsunuz; ben de en çok şaşkınlık ve kendi kendime duyduğum hayal kırıklığı hüküm sürdü. Sonrasında ise "aşk"ı izlemenin o güzel büyülü ve keyifli hissiyatını yaşadım. Şaşkınlık var çünkü; çoğumuz üniversite mezunu artık ama aldığımız eğitimdeki koca eksikler var; Sümerler gibi ileri bir medeniyeti sadece yazıyı ilk bulanlar olarak geçiştirdiğimiz bir örnek veya din hakkında çok şey bildiğimizi zannedip esas bilinmesi gerekenleri öğrenmediğimiz de bir diğeri. Ya da cumhuriyet ilan edildi "oh" deyip kenara çekilmiş mi insanlar, inkilaplar diyoruz öyle kolay mı gelmişler hayatımıza acaba? Bunlar gibi nicesi ile karşılaşıyoruz kitapta. 
Sonra hayal kırıklığı; bu bilgiler ulaşılması öyle imkansız bilgiler değil, hiç merak etmemişim, hiç öğrenmek istememişim, hiç umurumda olmamış. Neyse ki kitap okumayı beceriyorum da arada kendimi geliştirecek bir şeyler giriyor hayatıma. 
Ve tabi ki aşkın büyüsü ve keyfi; ne de olsa "aşk toplum tarafından kabul görülen tek delilik değil miydi?" Gerçek aşkın, hani baktığında ruhunun göründüğünü hissettiğin ve kendin olmaktan vazgeçmeden/değiştirilmeden donatıldığın o güzel şeyin büyüsü...
Ülkü ile Selim mi,İlmiye ile Orhan mı, yoksa her gün maruz kaldığımız Melek'ler mi, oyunların üstünü ustaca TV ve gazetelerle örten Robert'ler mi, çocukluktan adamlığa evrildiğimiz duygunun önemini hatırlatan Ali'ler mi, hayvan insan demeden hepimizin bir bütünün parçaları olduğumuzu gösteren Yakışıklı'lar mı hangi birini anlatmalıyım bilemedim. Azra Kohen anlatmış ve bu kez öyle güzel bir şey yapmış ki film sahnesinde gibi hissediyorsunuz kendinizi; bazı sayfaların altında ilgili cümleden itibaren dinlemeniz tavsiye edilen müzik önerileri var... Aşmış diyorsunuz Azra Kohen, keşfetmiş bizi. Dinleyin onları kaçırmayın, tam o anki duygunuza, ruhunuza dokunacak o müzikler, daha anlamlanacak cümleler. 
Fi -Çi- Pi ile başlayan Aeden ile devam eden farklı anlatım, dikkat çekme, öğrenme ve farkındalık serüveni Gör Beni ile daha da anlam kazanıyor. Daha neler öğreteceksin bize, nasıl açacaksın ufkumuzu? Heyecanla bekliyorum..

Çok teşekkürler gerçekten...

Son bir cümle ile bitirmek isterim yazımı kitaptan; 
" En büyük devrim her şeye rağmen yaşamaktı. Gülmek ise her karanlığa şafaktı!"



4 Mart 2019 Pazartesi

Klasiklerden - Dava


Franz Kafka'nın bu ilginç romanı, sebepsiz açılan bir davanın garip ve absürd hikayesini konu alıyor..

Kitap Adı: Dava
Kitap Yazarı: Franz Kafka
Can Yayınları

Garip ve absürd olarak etiketledim çünkü bir banka müdür yardımcısına dava açılıyor ama sebebi söylenmiyor. Bildiğimiz standart mahkemelere değil de köhne pis arka sokaklardaki evlerin çatı katlarında yapılan duruşmalara çağırılıyor ve gitmeme ihtimali yok. Öyle bir durum ki kimse ne yargıcı biliyor ne davanın konusunu ne de ne zaman sonuçlanabileceğini. Kimi davalar 5-10 yıl sürmüş sürüncemede kalmış, kimileri hayatlarını adamış bu davalara, çok düşük bir kısmı çözülebilmiş. İkili ilişkiler giriyor devreye, mahkeme rahibinden avukatın bakıcısını kadar herkesin bir etkisi var gibi duruyor ama yok gibi de... Fazlaca garip ve bir o kadar otoriteye karşı gelen bir kitap olduğunu düşünerek tamamladım kendisini. İkili konuşmalar sırasında sıkılır gibi oluyorsunuz ama anlatmak istediği görebilmek için biraz derinlerine doğru inmeniz gerekiyor, üzerinde düşünmeniz, kendinizce yorum yapmanız, o zaman anlamlılaştırıveriyorsunuz okuduklarınızı. Bankadaki birbirinin kuyusunu kazma ilişkileri çoğumuzun şirketinde her gün yaşanılan şeyler değil mi aslında, bunca yıl emek verdiğin işinin bir yanlış yapma veya yaptığının sanılması ile yerle bir olması mümkün değil midir çoğu zaman? Küçük dev insanların dev egoları ile boğuşmalar sadece işte değil, arkadaşlıkta, daha yepyeni tanışmalarda, ailede bile karşımıza dikilmez mi? Otorite her an sebebi belirsiz yaptırımlara sebep olabilecek kocaman bir güç değil midir hayatımızda? Ve kitabı bitirdiğimde şunu düşündüm; yıllarca bu kadar çok değişimin içinde bile bu kadar çok değişmeyen şeyin olması!..
Evet sizleri klasiklerin standart karmaşık, düşündürücü,  kimi zaman ağdalı dili ile baş başa bırakıyorum bu eserle. Dava sonuçlanıyor mu dersiniz? Ölümüne...

Sevgiyle,
Ece



19 Şubat 2019 Salı

Ho'ponopono - Bir Hawai öğretisi



Yine değişik bir kişisel gelişim kitabımız var bu hafta; "Zero Limit" Bir çok kişinin yok artık, ne saçma, olur mu öyle şey diyebileceği kıvamda ancak nefesle, inançla, sevginin gücüyle hayatı değiştirebileceklerin ilgiyle okuyabileceği bir kitap.

Kitap adı: Zero Limit
Yazar: Joe Vitale
Pegasus Yayınları

Ho’oponopono yönetimini duyan var mı aranızda? Bu çok farklı yöntem bir Hawai metodu, Dr. Hew Len'e ait ve diyor ki yaşadığın hayat tamamen iç yansımandan oluşuyor. Sadece kendini arındırarak tüm kötülüklerin üstesinden gelebilirsin; buna savaşlar da dahil, açlık da, psikopat insanlar da dahil. Karşına çıkan her durum bir şekilde senin içinde bir yerlerde ufak da olsa bir yansımanın sonucunda senin karşına çıkıyor. 3 büyük ve basit cümle var aslında  bunu sağlayan; "Seni seviyorum", "teşekkür ederim" , "beni affet". Hiç görmediğiniz birini bile iyileştirebilirsiniz diyor Joe. Bu mucizeyi yaşayabilmek için ise kendi içinize dönün, o kişi size neden gelmiş olabilir, neyin yansıması. Arının, arının, arının. Kendinize söyleyin "seni seviyorum" diye. Teşekkür edin. Zamanla ilginç bir şekilde hem kendimizin hem de karşımızdaki kişinin rahatlayacağını öne sürüyor kitabında. Bu gelişim çevremizdekilere de olumlu olarak yansıyacakmış. Ben "seni seviyorum" u çok daha sık söylemeye başladım kendime. En azından sakinleştiriyor ve mutlu ediyor beni. Bir bütünün parçaları olarak her birimiz kendimizi sevsek ve bu 3 cümleyi çok daha sık söylesek dünyanın değişeceği aşikar zaten. Kitapta kendi inanma sürecini, farklı kişilerin örneklerini uzun uzun anlatmış yazar. İlginiz varsa okumanızı tavsiye ederim. Okumayacaksanız da en azından sevin kendinizi ve bunu sık sık dile getirin, değişikliğin farkına varacağınıza eminim:)

Şu cümle ile kapatmak isterim;
Sizi seviyorum sevgili hatıralar,hepinizi ve kendimi özgürleştirme fırsatına sahip olduğum için minnettarım...

Sevgiler,


20 Ocak 2019 Pazar

Einstein’ın Düşleri, zamana dair...



Güzel bir hafta sonundan sonra size biraz kafa karıştırıcı bir kitapla geliyorum; " Einstein’ın Düşleri"

Kitabın Adı: Einstein’ın Düşleri
Kitabın Yazarı: Alan Ligtman
Aylak Kitap

Konu Einstein olursa tabiki dümdüz ve sıradan bir kitap bekleyemiyoruz. Kitap onlarca değişik düşten oluşuyor, hepsi zaman ile ilgili ve olası..
Bazen evet diyorsun belki de bunu yaşıyorum veya yok artık mümkün değiller geçiyor aklından. Güzel olan yanı, zamanı ve hayatı sorgulatması.
Bir kaç düş nasıl bir zamanda geçiyor örneklemek isterim size; farzedinki dünya hiçbir değişikliğe mahal vermeden sürekli kendini yeniliyor veya zaman uzay gibi üç boyuta sahip ya da iki zaman var biri mekanik diğeri bedenin zamanı, zaman belki de merkezden uzaklaştıkça yavaşlıyor ya da en iyilerden biri dünyanın ne zaman sona ereceğini hepimiz biliyoruz ve bu çok yakın...
Sürükleyici, sorgulatıcı, beyninizi çalıştıran değişik bir kitap.

Zamanınız yavaş yavaş ve bol keyif dolu geçsin bu hafta, alın elinize Einstein gibi birinin düşlerini siz de hayal edin, ortak olun düşlerine...

Sevgiler,
Ece

16 Ocak 2019 Çarşamba

Şeker Portakalı, yılların eskitemediği anılara!



Şeker portakalını yıllar önce çocukken okumuştum ve çok güzel bir kitaptı dışında hiç bir şey hatırlamıyordum kitaba dair. Tekrar okumak istedim.

Kitap Adı: Şeker Portakalı
Can Çocuk Yayınları

Tabi ki yıllar önce olduğu gibi bu sefer okuduğumda da çok etkilendim. Bu kez biraz daha bilinçli, daha gözler dolu dolu okudum kitabı. Boşuna dünyaca ünlü, herkesin yüreğinde yer etmiş bir kitap olmamış Şeker Portakalı. Sanırım etkisinden bir süre kurtulamayacağım. Aslını isterseniz bilmediğimiz, her gün gazetelerde görmediğimiz olaylar değil minik Zeze'nin yaşadıkları. Hiç bir zaman yeni bir eşyası olmayan, çirkin olan öğretmenine kimse çiçek götürmediğinden başkalarının bahçesinden çiçek çalan kocaman yürekli ama yaramaz çocuk Zeze. Hergün evindeki büyük-küçük herkesin bir şekilde kızacak bir şey bulup deli gibi dövdüğü, hayatın hıncını 6 yaşındaki ufacık bedeninden çıkardıkları Zeze. Bahçesindeki küçük şeker portakalı ağacını biricik arkadaşı yapan ve hayal dünyasında amazonlardan avrupa turlarına, kovboy savaşlarından hayvanat bahçesi gezilerine maceradan maceraya koşan Zeze. Ailesinden görmediği sevgiyi önce lüks otomobiline vurulduğu, sonra da ona baba sıcaklığını yaşatan Portuga'dan gören ve onu da en çok sevdiği ve bağlandığı dönemde tren kazasında kaybedip yataklara düşen Zeze. Çok etkilendim 6 yaşındaki miniğin bir anda büyümesinden, hayal dünyasının bir anda silinivermesi içimi parçaladı gerçekten. Onun kadar vahim birşeyi çoğumuz yaşamasak da ne hızlı kaybediyoruz çocukluklarımızı, hayallerimizi diye düşündüm. Unutuyoruz oyunlarımızı, düşlerimizdeki koca dünyamızı. Geçenlerde bir ufak nefes çalışmasına katılmıştım, çocukluk halimizi gözümüzün önüne getirdik ve umutlarına, hayallerine baktık o zamanki bizin. Nasıl ağladığımı anlatamam; umutlar , hayaller, o yaşlardaki gülüş, saflık... Öyle dokundu ki bana hiçbir şeyden habersiz, yaşayacaklarının farkında olmayan enerji ve heves dolu kızın görüntüsü, çok değişmişim.. Hepimiz çok değişiyoruz, değişmeliyiz tabi ki ama hayallerimizin tamamını unutmadan, ruhlarımızı aynı hevesle bırakmayı başararak değişsek keşke.. İyi ki tekrar okumuşum bu kitabı. Bence sizde tekrar bir bakın,

Çocukluğunuzdaki sizi hatırlatması dileğimle..

Sevgiler,
Ece


4 Ocak 2019 Cuma

Işık her zaman bir yolunu bulur



Umarım yeni yıl umutlarınızı, coşkularınızı, hayallerinizi getirmeye başlamıştır size:)
Ben de yeni yıla uygun bir kitapla başlamak istedim seneye; Işık her zaman bir yolunu bulur.

Kitap Adı: Işık Her Zaman Bir Yolunu Bulur
Yazarı: Pınar Gogulan
Günçe yayınları

Kitap özet olarak bir mucizeler kitabı diye düşünüyorum. Yenemeyeceğimiz - kurtulamayacağımız hastalık olmadığını bize farkettirmek için yazılmış yine gayet akıcı ve ilginç bir kitap.
Şifacıların tekerlekli sandalyedeki veya ölüm döşeğindeki insanları ayaklandırmasının tesadüfi olmadığını anlatıyor bizlere. Çeşitli eğitimlerden geçip kendimizi bu konuya odakladığımızda başaramayacağımız şey olmadığına dikkat çekiyor. Evet bizler bile başkalarını iyileştirebiliriz kitaba göre; tabi ki karşımızdaki kişi de gerçekten iyileşmeyi istediği müddetçe. Recall Healing ve Yeni Alman Tıbbı hakkında detay bilgileri veriyor ve istatistiksel olarak sonuçları gözümüzün önüne seriyor. Türkiye dahil bir çok örnek sunuyor. Hastalık kavramına farklı bir gözle bakıyoruz. Zaten bundan önce okuduğum bir çok kişisel gelişim kitabında hastalıkları kendimize yine "bizim" çektiğimizi yazıyordu, psikolojik olarak her bir hastalığı belli bölgelerde biz yaratıyoruz bunun için detay bilgiyi sözlük gibi olan "Tüm hastalıkların zihinsel nedenleri" kitabında bulabilirsiniz. Şimdi de görüyorum ki nasıl vücudumuza bilerek veya bilmeyerek olumsuzlukları çekiyoruz, bir şekilde onları hayatımızdan çıkarmak da yine kendi elimizde. Her şey mümkün.. Yöntemleri anlatmasa da tanışın diyor, gidin öğrenin ve uygulayın...

Umarım faydalanabilir insanlar bu ilginç yöntemlerden..

Hastalıksız, ruh ve bedenin müthiş uyum içinde olduğu güzel bir hafta diliyorum..

Sevgiler,
Ece